Babil gibi kentler salt “kent” olarak değil, var oldukları tarihte, üzerinde yaşayan medeniyetlere sosyo-kültürel, politik, ekonomik açıdan yön vererek birçok biçimde o medeniyetlere katkı sağladığı için tarih sahnesinde önemli bir yer tutuyor. “Kısa Babil Tarihi”, yazar Trevor Bryce’ın titiz arşiv çalışmasıyla görsellerle de desteklenerek okura almak istediğini fazlasıyla veriyor.
Dünya dinleri ve halk gelenekleri konusunda araştırmaları ve kitaplarıyla tanınan Margaret Stutley, Say Yayınları’ndan Sinan Köseoğlu etiketiyle yayınlanan ‘Değişen Bilinç Hallerinde “Ruhlar Dünyasıyla Bağlantı Kurmak” alt başlıklı “Şamanizm” kitabında, “kötü şöhretiyle” nam salmış ve birçok farklı yorumlamaya mahal vermiş, kadim bir inanış olan Şamanizm’in köklerine ışık tutuyor.
İngiliz araştırmacı Tommy Clark’ın kaleme aldığı “Kıbrıs’ın Kısa Tarihi”, stratejik konumu sebebiyle tarihin bütün dönemlerinde fazlasıyla önem arz eden bu “yalnız adanın” MÖ. üçüncü yüzyıldan günümüze kadar geçirdiği dönüşümü yazarın tarafsız gözüyle masaya yatırıyor.
Erich Fromm, “Sevginin ve Şiddetin Kaynağı”nda birbirine hem çok yakın hem çok uzak iki kavramın nasıl kafa kafaya gelebileceğini çok fazla ayrıntıya girip okurun zihnini bulandırmadan açıklamaya girişiyor. Fromm’un konuyu doğru bir yerden yakalayıp insanın “nesneleşmesine” yaptığı vurguyla sevgiyi ve şiddeti biçimlendirmesi kitabın asıl kaynağını oluştururken klinik vakalar haricinde, nükleer füze gibi daha somut ve tüm insanlık için geçerli olan örneklere başvurması da elimizdeki eseri daha iyi kavramımızın önünü açıyor.
Yazar La Rochefoucauld’un cümlelerine oldukça sık rastlayacağınız Arızalı Tiplerle Mücadele Rehberi kitabını okuduktan sonra yazarın şu cümlesine de ben yer vermek istedim: “İyi bir nasihatten yararlanmak en az onu vermek kadar sağduyuya ihtiyaç gösterir.” Psikiyatr Christophe Andre’nin yazdığı, Muzo’nun çizimleriyle eşlik ettiği kitap, hepimizin normal olmadığını gösterecek ve aramızda dolaşan arızalı tipleri teşhis etmemizde yardımcı olacak. En çok da aynaya baktığımız o kişi için…
İngiliz profesör Roland Ennos’un yazdığı “Ahşap Çağı”, resmi tarih ve öğretinin aksine, insanın dünyayla, dolayısıyla da uygarlıkla ilk buluşmasının taşla, bronzla ve demirle değil ağaçla, odunla ve nihayetinde de ahşapla olduğunu savunurken ahşabın binlerce yıllık geçmişine de ışık tutuyor.
“Geniş bir ifadeyle,” diyor Peter Watson, “Büyük Bölünme”nin amacı, eski halkların üzerinde yaşadıkları fiziksel dünyanın (yüzey şekillerinin, bitki örtüsünün, insan dışı hayvan yaşamının, artı olarak iklimle, enlemle, kara ve deniz arasındaki ilişkiyle alakalı başat özelliklerin), insanların ideolojisini, inançlarını, dinsel uygulamalarını, toplumsal yapılarını, ticari ve sınai faaliyetlerini belirlediğini, sırası geldiğinde ise ideolojinin, bir kez ortaya çıkıp içsel tutarlılığa ulaşınca, insanlar ile çevre arasındaki başkaca ayırt edici özellikleri belirlediğini göstermektir.
Art arda meydana gelen ve birçok ilimizi etkileyen 7.7 ve 7.6 şiddetindeki iki depremden dolayı çok üzgünüz. Bu büyük felakette hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, ailelerine baş sağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Göçük altında kalanların en kısa sürede kurtarılmasını temenni ediyoruz. Başımız sağ olsun, acımız tarifsiz.
Ateş İlyas Başsoy’un o kadar etkileyici ve gerçek ki öyküleri, anlatırken bir kitap da ben çıkaracakmış gibi hissediyorum. Başlığı da şu olurdu herhalde: Bizsiz Onlarsız Ben. Hissettiklerim ve düşündüklerim yanıma kalan eşsiz kalıntılar oldu. Bir öykünün en sevdiğim yönü de budur: düşündürmesi. İşte o zaman ona ayırdığım vakit helali hoş olsun diyorum. Helali hoş olsun Bizsiz Onlar. Ne anlatıyorsan gerçek ne yaşattıysan beraber yaşadık biliyorum. İşte bu yüzden kıymetin bilinmeli.
Araştırmacı yazar Brian Clegg’in, “Süper hızlı bilgisayarlar nasıl inşa edilecek?” alt başlığıyla yayımlanan Kuantum Bilgisayarları adlı kitabı, en basit ifadeyle söyleyecek olursak, bir kuantum bilgisayar yapmak için, kuantum fiziğinin hangi özelliklerinden faydalanmak gerektiğini sorguluyor. Metin boyunca kuantum bilgisayarların potansiyelinden tüm yönleriyle söz eden Clegg, bu cihazların hatasız biçimde üretilmesinin önündeki engelleri ve zorlukları da gözler önüne seriyor. Okurunu kuantum teknolojisinin çağımızda geldiği yeri ve bu teknolojinin bundan sonra varacağı noktaları düşünmeye çağırıyor.